6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un Mükerrer 35. Maddesinde “Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir. Bu madde hükmü, yabancı şahıs veya kurumların Türkiye’deki mümessilleri hakkında da uygulanır. Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmaz. Temsilciler, teşekkülü idare edenler veya mümessiller, bu madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl amme borçlusuna rücu edebilirler.” denilerek kanuni temsilcilerin sorumluluğu belirtilmektedir.
Anayasa Mahkemesinin 2014/144 Esas sayılı dosyasında “Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının tahsil edilmesinden müteselsilen sorumlu tutulur. Kanuni temsilcilerin sorumluluklarına dair 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan hükümler, bu maddede düzenlenen sorumluluğu ortadan kaldırmaz.” Hükümlerini iptal ederek, kanuni temsilcinin kusursuzluğunu kanıtlayarak borcun kendisinden tahsil edilmesinin önüne geçebilmesi imkanını ortadan kaldırmıştır.
Bu durumda, 6183 sayılı kanun kaynaklı olarak kanuni temsilcilerin vergi tahsilatı riskinden korunabilmeleri için Vergi Usul Kanununda düzenlenenden farklı bir hukuki yol izlemeleri gerekeceği açıktır. Bu sebeple konusunda uzman bir vergi avukatı ile hukuki haklarını savunmaları yararlarına olacaktır.
Av. Murat OBAY (LL.M.)
Vergi Hukuku Bilim Uzmanı